Teğmenlerin mezuniyet törenindeki o an, kılıçlarını çatarak “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atmalarıyla başladı fırtına. Bir mezuniyet töreni, sıradan bir ritüel olmaktan çıkıp siyasetin ortasında patladı. Koca devletin, teğmenlerin attığı bir sloganla alt üst olacağını kim tahmin edebilirdi? Ama işte burası Türkiye; her sözün, her jestin bir bedeli var.
BİR FIRTINANIN BAŞLANGICI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı mezuniyet töreni, aynı gün açılışı yapılan cami, kadın teğmenlerin birincilikleri... Bütün bunlar, bir sloganın gölgesinde kaldı. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz.” Bu cümlenin ağırlığı, ne siyaset sahnesinde ne de toplumun hafızasında kolayca silinip gidecekti. Gerçekten kimin askeri olduklarına karar vermemiz mi gerekiyor? Burası Türkiye, herkes bir askerin kim olduğunu sorguluyor.
AKP VE MHP ARASINDA KIRILMA
AKP ve MHP arasında fırtına koptu. Bahçeli, "incelensin" dedi. MSB de hızla "emir büyük yerden" deyip harekete geçti. Bahçeli'nin çıkışıyla bir anda AKP’nin içindeki fay hatları da çatırdadı. Slogan, sadece bir mezuniyet alanında yankılanmamıştı. Koca bir siyasi krizin tetikleyicisi oldu. Ama işin ilginci, daha geçen yıla kadar “Mustafa Kemal’in askeriyiz” sloganına tepki gösterenler, şimdi sloganın nereye çekildiğini anlamaya çalışıyor. Bahçeli bir gün destek verip ertesi gün çark etti. “Bu işte bir kumpas var” dedi. Kim bilir, bu kadar sık dönenlerin başı dönüyor mudur?
CEM KÜÇÜK’ÜN TUHAF TARİH YORUMU
Sosyal medya tabii ki kaynıyor. AKP'ye yakın isimlerden Cem Küçük, bu sloganı “muhalefetin dili” olarak tanımladı. Küçük, 1954'te iki yüzbaşının sucuklu yumurta yemesiyle başlayan bir hikaye anlatıyor, ardından da 1960 darbesine bağlanıyor. Gerçekten, sucuklu yumurta darbe yapmaya mı sebep olmuştu? Türkiye'de işler o kadar tuhaf ki bir sabah kahvaltısının devlete nasıl etki ettiğini öğreniyoruz. Teğmenlerin sloganı da bu yüzden mi tehlikeli? Bir kahvaltının darbe getirdiği yerde, bir slogan devleti mi yıkar? Cem Küçük, geçmişi bu kadar iyi biliyorsa, geleceği de ona sorsak mı?
BAHÇELİ’NİN ÇARKI
MHP, olayın hemen ardından teğmenlere destek açıklamaları yaptı. Bahçeli’nin danışmanları, “Mustafa Kemal’in askeriyiz” sloganının ne kadar meşru olduğunu vurguladı. “Bir Türk askerinin bu sloganı atmasından daha doğal ne olabilir ki?” dediler. Doğal olan bu slogan, bir gün sonra Bahçeli’nin dilinde “vesayetçi yemin” oldu. Siyaset ne garip bir oyun, değil mi? Aynı söz, bir gün kahraman, ertesi gün hain olabilir. Bahçeli bu hızla dönerken, takip edenlerin başı döner mi dersiniz?
JÖLELİ DANIŞMAN VE ÇER ÇÖP KAVGASI
AKP’de ise işler daha karmaşık. Parti içinde sessizlik vardı ama ardından eski isimler ve MKYK üyeleri konuşmaya başladı. “Soruşturma açılmalı” diyenler oldu. Derken Ömer Çelik, teğmenlere sahip çıkınca, parti içinde kılıçlar çekildi. Mehmet Metiner ile Yiğit Bulut arasındaki polemik, teğmenleri unutturacak cinstendi. “Jöleli danışman” ve “eski HDP’li” gibi sözlerle ortam iyice gerildi. Türkiye'de tartışmalar hep kişiselleşir. Bir anda mesele devletin değil, bireylerin kavgasına döner. “Teğmenler” diyorduk, birden "Jöleli danışman" konuşur oldu.
BEŞTEPE’DEN GELEN SESSİZLİK:
Cübbeli Ahmet bile bu tartışmaya dahil oldu. "Teğmenler tarikat baskısından kurtulmak için bu yeminleri etti" dedi. O da meseleye kendi penceresinden bakmayı ihmal etmedi tabii. Türkiye’de herkes bir açıdan bakıyor ama kimse meselenin özünü konuşmuyor. Devletin kurumları, bir sloganı tartışmakla meşgulken, doğada rüzgarlar özgürce esiyor. Kimse bu gürültüyü dinlemiyor. İnsanlar sloganlar ve kavgalar arasında kaybolmuşken, doğanın diline kulak veren yok.
MSB'nin inceleme açıklaması, Bahçeli'nin çağrısından sonra geldi. Birdenbire teğmenler hakkında soruşturma başlatılabileceği duyuruldu. Teğmenler mezuniyet töreninde slogan atarken ellerindeki kılıçlar sanki bir tartışmanın sembolü oldu. Kılıçlar keskin ama söylenenler daha keskin. Siyaset bu sözlerin neresinde duruyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ise hâlâ bir ses yok. Türkiye, teğmenleri konuşuyor ama Beştepe sessiz. Bir ülkenin lideri bu sessizliği ne kadar koruyabilir? Belki de en iyi strateji budur. Herkes konuşur, lider susar. Sessizliğin sesi, kavgadan daha güçlü olabilir. Ama bu sessizlikte, kimin sesi duyulacak?
Bu tartışma nerede biter? Bunu kimse bilmiyor. Ama kesin olan şu: Sloganlar sadece bir tören alanında atılmıyor. Teğmenler çatışıyor, siyaset çatışıyor. Herkesin bir savaşı var.