ANNESİNİN 'KUMRU'SU! ANNESİNİN 'KUMRU'SU!

NET TÜRK TV

ANALİZ'HABER - Yıllar yılı duyduğumuz aynı sahtekârlık hikayeleri, şimdi yine gündemde. Tarım ve Orman Bakanlığı, kılı kırk yaran denetimleriyle gıda güvenliği mevzularını açığa çıkardı, millet olarak ne yediğimizi bir kere daha öğrendik!

Domates, peynir, köfte, bal… Neredeyse mutfaklarımızda eksik olmayan gıdalar… Bir yanda ballarımızda taklitler, öte yanda zeytinyağında tohum yağları, sucuklarımızda taşlık, köftelerimizde domuz eti varmış! Yıllardır duyup da tepki gösterdiğimiz, sonra "olur böyle şeyler" deyip alıştığımız bu hileler, artık milletin sağlığına kastedecek boyuta ulaşmış durumda.

HELAL DEDİLER, DOMUZ ÇIKTI!

Köfteci Yusuf mesela... Helal sertifikalı köftelerinde domuz eti tespit edilen o ünlü marka! Yediğiniz köftenin içinden ne çıkacağı meçhul, çünkü mevzu bahis sahtekarlıklar işin ciddiyetini katbekat artırıyor. Gözümüzün içine baka baka, “Bu ürünler helal” diyen firmaların, çıkar uğruna nelerden vazgeçtiğini görmek, güveni alt üst ediyor.

Köfteci Yusuf gibi tanınan bir markanın domuz eti kullanımı tesadüf mü? Yoksa, sadece onların tespit edildiği; diğer markaların da benzer katkılarla karşımıza çıkma ihtimali var mı? Bu tür ifşalar, maalesef sadece Türkiye’nin değil, küresel gıda sorunlarının da büyük bir göstergesi. Peki, devlet denetimlerinin ardında ne yatıyor? Sorulması gereken asıl soru şu: “Kim, ne yediğimizi biliyor mu?”

GIDA SEKTÖRÜNDEKİ YERLİ MİLLİ(!) SAHTEKÂRLIK

Zeytinyağı! Asırlık Akdeniz kültürümüzün baş tacı… Ama bu kutsal ürünümüzün içine başka yağlar katmak serbestmiş meğer. Tohum yağı, kanola yağı, ayçiçek yağı derken, zeytinyağının doğal haliyle karşılaşmak imkansız hale gelmiş. Akdeniz mutfağının baştacı, zeytinyağına dokunan eller, yağların içinde ne varsa bizden saklamış.

Çaya, salçaya boya koymuşlar… “Kekik” diye satılan otlar, kekik mi bile değil, tamamen bilinmeyen maddelerden oluşuyor. Zeytinyağı yerine tohum yağı, bal yerine şeker şurubu, sucuk yerine tek tırnaklı et, köfte yerine domuz eti… Her öğünümüze bir "şok katkı" koymuşlar. Bu firmaların yaptığı işlere bakınca, “nereden geldi bu yağ, bu sucuk, bu bal?” diye sormaktan başka çare kalmıyor.

BAL DEDİĞİN ASLINDA NEDİR?

Gelelim balımıza… Sahte bal meselesi, yılların bitmeyen türküsü. “Balcının ballarının tadı bir başka!” derken, meğer sahte şekerleri midemize indiriyormuşuz. Öyle bir bal ki, içinden gerçek polen değil, çocukların karaciğerine zarar veren pirolizidin alkaloitleri çıkıyor. Tabi bizim ülkemizde bunun denetimi yapılmıyor. Çocuklara sabah kaşık kaşık bal yedirmeyi öneren firmalar, aslında onlara ne yedirdiğinin farkında mı? Peki ya Bakanlık?

Arıların nektar topladığı çiçeklerden bile kötü kimyasallar çıktı. Avrupa bunu biliyor ve sıkı denetliyor. Bizse, şeker balı diye koca ülkede koca koca kazıklar yiyoruz. Kırk yılda bir Bakanlık liste yayımlayınca herkesin gözüne “vay be, ne denetliyorlar” diye bir perde çekiliyor. Oysa gerçekleri hala bilmiyoruz. Bal dedikleri şeyin içinde başka bir şey var, ama bu işin denetimi yok.

ZEYTİNYAĞINDAKİ GERÇEK TEHLİKE

Türkiye’de zeytinyağı, asırlık mutfağımızın, geleneklerimizin ve Akdeniz kültürümüzün simgesi. Ama soframıza konan o saf zeytinyağı dediğimiz ürün, meğer tohum yağlarıyla sulandırılmış. Tohum yağının içinde, erüsik asit diye bir madde var. Bu madde, karaciğerde birikiyor ve kanser riskini artırıyor. Tohum yağı denince hep bir “sağlıklı alternatif” algısı yaratıldı, ama gerçekte zeytinyağı diye içtiğimiz şey, tehlikeli bir kimyasal deposu çıktı.

BİZİM GÜNDEMİMİZ, ONLARIN SİYASETİ

Gıda güvenliği, yıllar içinde milletin sağlığını tehdit eden en büyük meselelere dönüştü. Firmaların açıklanması ise ne yazık ki sorunun çözümü değil. “Yemek, içmek güvenli değil, ama kime ne?” dedirten bir gıda güvenliği sistemimiz var. Firmaların ifşa edilmesiyle kalınırsa, önümüzdeki yıllarda aynı listeler, aynı firmalar tekrar gündeme gelir. Oysa milletin sağlığı için köklü bir denetim ve yaptırım sistemi gerekiyor.

Bakın, Amerika, Avrupa, Asya… Gelişmiş ülkelerde gıda güvenliği konusundaki denetimler ve firmalara verilen cezalar, halkın sağlığı için son derece katı. Bizim memlekette ise sistem hâlâ göstermelik ifşalarla geçiştiriliyor. Bu yüzden, bugün domuz eti olan köfteyi, yarın başka firmaların başka sahte ürünlerini konuşuyor olacağız. Bizi “helal” diye domuz eti yedirenler, “doğal” diye sahte bal satanlar, hileli ürünlerini market raflarında tutmakta ısrarcı olacak.

SORUMLULUK KİMDE?

Burada sorulması gereken sorular var. Bu firmalar neden teşhir ediliyor? Teşhir edilmelerinin ardından ne gibi bir ceza uygulanıyor? Üretimlerine devam ediyorlar mı? Halk sağlığını tehdit eden bu sahtekârlıklar neden son bulmuyor? Bu soruların yanıtı, yalnızca Bakanlıkta değil; aynı zamanda işini yapmayan denetim mekanizmalarında ve sorumlu olması gereken diğer kamu kurumlarında yatıyor.

Millet olarak, ne yediğimizi öğrenme hakkımız var. Sağlıklı beslenme temel bir insan hakkıdır ve devletin görevi, vatandaşını sahtekârlıklara karşı korumaktır. Sahte gıdalar soframıza konduğu sürece, vatandaşlar sağlık sorunları ile yüz yüze kalacak. Bu yüzden, sahte gıdalardan korunmak sadece bireylerin değil; devletin, sivil toplumun ve tüm sorumlu kuruluşların görevidir.

Unutmayın, domatesin hormonu, köftenin sakatatı, zeytinyağının tohumu yarın sizin sağlığınıza zarar verebilir. Bugün bu hileler ifşa edildiyse, yarın tüm bu sahteciliklere karşı önlem almak da yine vatandaşların görevi değil; devletin asli görevidir.

www.netturk.com.tr

Editör: Haber Merkezi