Savaş… Hepimizin televizyon ekranlarından izlediği, haberlerde birkaç dakika dinleyip geçiştirdiğimiz o uzak kavga. Ama bir de o kavgayı yaşayanlar var. Lübnanlılar... Onlar şimdi kaçıyor. Yurtlarından, evlerinden, bahçelerinden... Ellerinde bir bavul, yanlarında belirsizlik. Kaçıyorlar, çünkü gökyüzünden ölüm yağıyor. Savaş, acımasızca tırmanıyor.
İstanbul’a inen uçaklardan biri, bir yerlerde hikâyesi yarım kalmış bir hayat taşıyor. Aref Arhad, 33 yaşında bir Beyrutlu. Savaştan kaçmış, İstanbul’a gelmiş. Kısa, net ve acı bir şekilde anlatıyor durumu: “Lübnan’daki durum çok kötü, savaş dramatik bir şekilde tırmanıyor.” O kadar dramatik ki, gece boyunca uçak seslerinden uyuyamıyorlar. Kim uyuyabilir ki savaşın ortasında?
BİR KAÇIŞ, BİR UMUT...
Aref, birkaç gün içinde dönebileceğini umuyor. Umut işte, insanı ayakta tutan şey bu. Ama savaş, umutları da bombalarla beraber yıkar. Beyrut’ta geri dönecek bir şey kaldı mı? Birkaç gün içinde düzelir mi her şey? Bu soruların cevabı yok. Ama Aref’in gözlerinde, Lübnan’ın bir zamanlar barış içinde yaşadığı o günlerin hasreti var. Belki de bu hasretle döneceğine inanıyor, kim bilir?
Bu kaçışın sadece Beyrut’tan, bombalardan olmadığını anlıyorsunuz. Gazeteci Lina Diab’ın valizlerini beklerken yaptığı açıklama her şeyi özetliyor: “Bu stresle yaşamak istemiyoruz.” Kim ister? Kendi toprağında korkuyla yaşamak, her gece savaşın gölgesinde uyumaya çalışmak… İstanbul, onun için bir mola. Kısa bir nefes almak istiyor, olacakları buradan izlemek istiyor. Ama gerçekte, savaş kimseye mola vermez.
SAVAŞ, İNSANI DA YIKAR
Bu savaş, sadece evleri değil, hayatları da yıkıyor. İsrail’in saldırılarında bugüne kadar 1208 kişi öldü, 104’ü çocuk. Evet, çocuk… Küçücük bedenler, henüz yaşamın ne olduğunu anlayamadan toprağa düşüyor. Kadınlar, çocuklar, masum insanlar... Ve biz, sayılardan bahsediyoruz. Rakamlar o kadar büyük ki, sanki anlamını yitirmiş. Ama her bir rakam, bir hayat demek. Bir hikâye, bir umut, bir gelecek...
Lübnan, bir savaşın ortasında kaybolurken, insanlar oradan kaçıyor. Kalanlar ise ya savaşı ya da onun izlerini yaşamaya mahkûm. Almanya, vatandaşlarını tahliye ediyor. Büyükelçilikler boşaltılıyor, Lübnan’dan çıkış yolları aranıyor. Ama savaş orada kalıyor, ülkeyi, insanlarını ve çocuklarını yok etmeye devam ediyor.
SONSUZ BİR KISIRDÖNGÜ
Peki, bu savaşın sonu nerede? Ne zaman bitecek? Kim kazanacak? Belki de asıl sorulması gereken bu… Savaşın bir kazananı olur mu? Beyrut’tan kaçan çocuklar, bir gün geri döndüklerinde evlerini bulabilecekler mi? Yoksa o evler, sadece anılarında mı kalacak?
İnsan bir savaşı kazanır mı, yoksa kaybolur mu? İşte, savaşın asıl sorusu bu.