NET TÜRK TV

GERÇEK HİKAYE - Babası salyangoz fabrikasında çalışıyordu Yaşar'ın. Arkadaşlarına Ayşe diye tanıtıyordu kendini, Alay ediyorlardı çünkü sürekli. İnsana adını bile söyletmezler çoğu yerde. Hele hele bu canına yandığımın yerinde, nefes bile aldırmazlar...

Burnunun kenarında küçük bir ben vardı. Bundan da utanırdı Yaşar. Bir defasında ben yerine gamze demişti de buna bile kikirdemişti mahalledeki yellozlar.

Ne var ulan insan karıştırmışsa? Dünyanın sonu mu? endileri çok matah bir şeyler sanki. Yaşar'ı kızdırır dururlardı her gün.

Esasında güzel kızdı Yaşar. Bir defa nefis gülerdi. O bir odanın içinde gülünce, oda genişler; rahat, ferah, insanca, yaşanılası bir yere dönüşürdü. Islıkla şarkı söyler gibi neşeli bakardı bakınca. Onu görenler keyifleniyor, mutlu oluyorlardı. En çok da yaşlılarla iyiydi arası.

Peki adını neden Yaşar koymuşlardı?

Tam 4 defa hamile kalmış anası. 3 defa düşük yapmış. Babası Eyüp Sultan'a gidip dua etmiş. 'Kız da olsa erkek de olsa yaşasın, adını Yaşar koyacağım' demiş. Her gün bir kadının öldürüldüğü şu memlekette bundan daha iyi isim de olamazdı zaten!

Lisedeyken, bir çocuğa aşık. Hem de çok çok aşık bizim Yaşar. Çocuk da Sağmalcılar'da bir yerde oturuyormuş, puştun teki.

# Zor bir şiirsin! # Zor bir şiirsin!

İnsan bu yaşlardayken galiba doğru düzgün birini sevemiyor. Üç beş kızı birden idare ettiğini öğrenince caymış sevdadan falan. Fakat o cayınca çocuk takmış.

Yaşar sürekli reddetti bu çocuğu. Çocuk da hödük, gururuna yediremedi.

Teneffüs saatinde kızla alay etmek için türlü laflar uydurmuş. Söylenenleri işiten Yaşar da beden hocasının elindeki basket topunu alıp oğlanın burnunun ortasına çakmış.

Burun iki parça. Yaşar disipline....

Okuldan kovulacağını düşündü Yaşar, fakat o gün müdürün odasında çok değerli bir konuk varmış: Adalet Ağaoğlu.

Edebiyat hocasının misafiri olarak gelmiş.

Yaşar korkuyla karışık hikâyesini anlatmış, Adalet Hanım da tebessümle ona kendi hayatından benzer pasajlar anlatmış.

“Nüfus kâğıdındaki adım ‘Adalet’ değilmiş. ‘İnayet’ imiş.

Müdüranım beni ‘Fatma İnayet’ diye okumuş.

On bir yaşındayım, bu adımı yeni öğreniyorum...” diyerek anlatmış Yaşar’a hikâyesini Adalet Ağaoğlu.

Yaşar’ın yüzü ilk kez o gün gülmüş.

Anası, onu doğururken ölmüş. Adı yaşamış.

Lise bitince bir mağazada tezgâhtarlık yaptı Yaşar. Aksaray'da, Köşebaşı Tiyatrosu'nun olduğu pasajda.

Aralarda şiirler yazıyordu.

Bir gün babasının fabrikada öldüğü haberi geldi.

Fabrika sahibi, 'Tedbirsiz davranıp kendisini zarara uğrattı diye' Yaşar'ın ölen babasına dava açmış.

İşin tuhaf yanı mı demeli ne demeli bilmiyorum, fabrika sahibi davayı kazandı. Yaşar'ın babası kusurlu bulundu.

Mağazada üç on paraya çalışan Yaşar şaşkın şaşkın kaldı ortada. Babasının acısını bile yaşayamadı.

İçinde hem derin bir üzüntü, hem de korkunç öfke vardı.

İnsan, insanca yaşayamadıktan sonra adı Yaşar olsa ne olur ki? Sadece bir temenni olur.

Fabrika patronu Yaşar'ın evine geldi bir gün.

Evvela fabrikadan arkadaşı diye tanıtmış, sonra musallat olup tecavüz etmek istemiş.

Yaşar da o kargaşada eline geçen soba demirini sokmuş gözüne.

Yaşar'ı mahkemeye vermiş patron.

“Haline üzüldüm, yoksuldur dedim, anlaşalım dedim, arabamdan iner inmez demirle saldırdı” demiş.

Hakim patronu haklı bulmuş.

Birkaç ay yaralamadan hapis yatan Yaşar, 9 Mart 1970 Pazartesi günü çıktı içerden, 10 Mart 1970 Salı günü fabrikayı yaktı.

Korku içinde ve nereye gideceğini bilmez halde gecenin bir vakti sokaklarda koşarken Tarlabaşı'ndaki dönmelerden biri tutmuş kolundan "Nereye böyle kız, bir soluklan, sakin ol" demiş. Dostundan kaçtığını zannetmişler.

Buradaki dönmeler iyidirler.

Karnını doyurmuş, yer vermişler.

Herkesi tanır Tarlabaşı'ndaki bu oğlanlar.

Yaşar durumunu anlatınca üzülmüşler.

Atlas Sineması gişesinde iş bulmuşlar.

Bu gişede 20 yıl çalışmış Yaşar. Tam 4 şiir kitabı yazmış.

Küçük Sahne'deki oyunlara gittiğimizde görürdüm onu.

O zamanlar 50'sindeydi ve çok güzel bir kadındı.

Bir gün işten eve dönerken sokak ortasında bir dönmeyi darp eden bir kayarto görmüş. Her daim yanında taşıdığı bıçağı baldırına saplamış herifin, dönmeyi kurtarmış.

Fakat namussuz herifte tabanca varmış.

Korkuyla karışık gelişigüzel ateş etmiş.

Bunlardan biri de Yaşar'ın göğsüne!

Yaşar evvelâ vurulduğunu bile anlamamış zaten.

Ağa Camii'nin köşesine gelince birden yığılıp kalmış.

Bizim Sinem Börek'te çalışan Hasan Usta tanımış da koşmuş, kaldırmış.

Bir de bakmış ki göğsü kan revan içinde.

Hastaneye kaldıramadan ölmüş Yaşar.

Adı başına bela olan Yaşar...

Yaşar'ın mezar taşına "Cahide" yazdırdılar.

Meğer öyle vasiyet etmiş. CahideSonku'yu çok beğenirdi.

Kadıköy ve Beyoğlu meyhanelerinde karşılıklı içmişlikleri de vardır. Aslında Yaşar, Cahide'nin hayatını yazacaktı.

Fakat kısmet olmadı. Cahide de talihsiz bir ömür sürdü.

Cahide Yaşar adıyla yazdığı son şiir kitabına bir edebiyat yarışmasında birincilik vermişler.

Fakar Yaşar'ın öldüğü haberi duyulunca vazgeçip ödülü başka birine vermişler.

Yaşar gibi bir kadın ömrümde görmedim ben.

Keçi gibi inatçı, deli mi deli, dizginlenemez bir öteli kadın!

Kadının güzeli nedir? Nasıldır? diye sorsalar, ben hemen Yaşar'ın fotoğrafını koyardım ortaya.

Kimsenin tekrarı olmadı, kimsenin çiğnediklerini konuşmadı.

Hatta hiç unutmam

1986 1 Mayıs'ında, çılgınlar gibi bağırıyordu.

Sanki hakkı çiğnenen, öldürülen babasının hıncını alıyordu!

Az önce evde onun bana hediye ettiği bir boncuklu kuş buldum. Nereden düştü önüme bilmiyorum.

Mor, yeşil, mavi, sarı, karman çorman renkleri olan boncuklardan yapılma bir kuş.

Kapaklı bir şeymiş. İçinden şiir çıktı. Çok şaşırdım.

adımı soruyorlar

de ki

adım: Cahide Yaşar

ya da olsa ne yazar?

olmasa ne yazar?

adımı ne bileyim

ben de bu çok uzak

bu çok tozlu yere zaten

belki siz söylersiniz diye geldim

adımı neden soruyorlar ki zaten

kim olsam

“tamam” diyecekler

“oldu,

işte aradığımız buydu!”

diyecekler?

adımı sormasınlar

bilip de çağırmasınlar

evvelce gelmiştim buralara

onlar da çok iyi biliyorlardı

yazık

unutmuşlar

tamam tamam

hiç değilse şöyle yazsınlar

geldi, yaşadı, sıkıldı ve gitti

Cahide Yaşar

aman canım

yazsanız ne yazar

yazmasanız ne yazar...

Vurulduğunda 58 yaşındaydı.

Kanserdi ve kemoterapi perişan etmişti ruh halini.

Gişede yaklaşık olarak 20 yıl çalıştı.

Bu süreçte oldukça mutluydu.

Bazen Çiçek Pasajı'na giderdi. MadamAnahit o meşhur akordeonunu çalar, Yaşar da şarkılar söylerdi keyfince.

Bu, herkesin hakkıydı!

Özellikle "Daha benden ayrılmadan başka sevgili buldun" şarkısını söylerdi.

Şarkı her bittiğinde elindeki rakı kadehini yere vurup tuzla buz ederdi.

Ne meyhaneci, ne de başkası, kimse Yaşar'a tek kelime etmezdi.

Bu şarkıda ne varsa başka türlü dokunurdu Yaşar'a.

Çok tuhaf olurdu.

Yattığın yerde güzel uyu Cahide Yaşar. Beyoğlu sokaklarında hâlâ senin adını anan birileri var...

Ya da senin de söylediğin gibi, artık ansalar ne yazar, anmasalar ne yazar!

Şerefe Cahide Yaşar! Şerefe! Var ol! Nûr ol!

Tekin Deniz

Editör: Haber Merkezi