ARAS MOREN - Bir Ocak sabahı… Hava soğuk, insanların yüzleri de. Eller ceplerinde, başlar önde. Washington DC'nin bir metro istasyonu... İnsan kalabalığı aceleyle koşuşturuyor. Hayat yine kendi telaşında.
Bir köşede, sıradan bir adam. Yıpranmış giysileri, mütevazı haliyle kimseye batmayan bir görüntü. Elinde kemanı, başı eğik… Çalmaya başlıyor. İlk notalar yankılanıyor istasyonun gri duvarlarında. Bach çalıyor.
Ama kimse fark etmiyor.
PARA ATIP GEÇENLER
Üç dakika sonra bir adam, notalar arasında kısa bir bakış fırlatıyor. Yavaşlıyor ama durmuyor. Saatine bakıp hızlanıyor.
Bir kadın, elindeki doları atarken bile durmuyor. Para yere düşse eğilip alacak vakti yok. Acele etmesi lazım çünkü hayat beklemiyor.
KÜÇÜK BİR ÇOCUĞUN DİRENİŞİ
En büyük ilgi bir çocukta… Küçük bir oğlan, annesinin çekiştiren eline direnir gibi. Küçük gözleri kemancıya takılmış, sanki bu adamın dünyasından bir şeyler öğrenmek istiyor. Ama annesi, modern dünyanın alışkanlığıyla çekiyor onu. “Hadi, oyalanma!” Çocuk arkasını döne döne kemancıya bakarken, annesi onu uzaklaştırıyor.
Çocuklar... Bizden daha cesur, daha özgür ve daha meraklı. Ama biz, onların da bu koşturmaya alışmasını sağlıyoruz.
GÜZELLİĞİN İZİ KAYIP
45 dakika boyunca dünyanın en iyi kemancılarından biri olan Joshua Bell, 3.5 milyon dolarlık kemanıyla yazılmış en zor eserleri çaldı. Ama kimse fark etmedi. Yüzlerce insan geçti yanından. Kimisi para verdi, kimisi bir an durdu. Ama hiçbiri onun kim olduğunu, çaldığı müziğin ne kadar değerli olduğunu anlamadı.
Oysa birkaç gün önce Boston’daki konserine gitmek için insanlar yüzlerce dolar ödemişti. Şık kıyafetler, parıltılı bir salon, alkışlar... Ama burada, bu gri istasyonda yalnızca sessizlik.
SORU ŞU: DURUYOR MUYUZ?
Joshua Bell’in bu deneyinde sorgulanan çok şey var; Güzelliği fark edebiliyor muyuz? Durup keyif alabiliyor muyuz? Bir yeteneği, bir değerli anı tanıyabiliyor muyuz?
Sanırım hayır. Çünkü biz, acele ediyoruz. Saatlerle yarışıyoruz. Hep yetişmemiz gereken yerler var. İşe, eve, başka yerlere... Ama o sırada neyi kaçırdığımızı fark etmiyoruz.
BELKİ DE EN ÖNEMLİ SORU
Bir dakikamız yoksa durup bir melodiyi dinlemeye, başka nelerden vazgeçiyoruz?
Bir çocuğun hayranlık dolu bakışlarından mı?
Bir dost sohbetinden mi?
Gün batımının altın ışıklarından mı?
Evet, güzellik her yerde. Ama biz fark etmiyoruz.
Çünkü hayat artık bir yarış. Ve bu yarışta, en değerli şeyleri kaybediyoruz.
Joshua Bell’in kemanı, gri bir metro istasyonunda yankılandı. Ama insanlar, sadece kendi yankılarını dinliyordu.