GERÇEK'HİKAYE - Rojin Kabaiş, Van’ın soğuk ve ıssız bir Eylül akşamında, sessizce yurttan ayrıldı. Yeni başladığı üniversitede henüz üçüncü günüydü. Akşam yemeğini yedikten sonra, göl kenarına gitmek istemişti. Yanında bir arkadaşı olsun istedi; “Göl kenarına çakıl taşı toplamaya gideceğim, gelir misin?” dediğinde, arkadaşı onun bu isteğini yorgunlukla geri çevirdi. Rojin ise yalnız gitmekten korkmadı. Gözlerinde beliren o dinginlik arayışı, onu göl kıyısına çağırıyordu.
Saat 18.30 sıralarında, gökyüzü gri tonlara bürünürken, annesiyle yaptığı son telefon konuşmasında, “Markete gidip kahve alacağım,” demişti. Van Gölü’nün serin rüzgarı yüzüne vurunca bir an duraksadı. Ayağında terlik, üzerinde eşofman vardı; sanki kısa bir yürüyüşe çıkmış da hemen geri dönecekmiş gibi. Ama o gece, zaman ona geri dönüş izni tanımadı.
Gece ilerledikçe, Rojin’in yatağı boş kaldı. Arkadaşları sabah saatlerinde onu merakla aramaya başladılar. Telefonuna ulaşamadılar, sesine erişemediler. Polise haber verilmesi, akşamdan bu yana geçen uzun saatlerin ardından geldi. Ertesi gün, göl kıyısında onun eşyalarını buldular. Telefon, kulaklık, su şişesi, küçük bir kek… Bu sessiz ipuçları, terk edilmiş hatıralar gibiydi. Van’ın ıssız sahilinde, genç bir kızın izini aramak, giderek umutsuz bir çaba halini aldı.
Rojin’in babası Nizamettin Kabaiş, haberi aldığında öfkeyle yola koyuldu. Yurttan yapılan gecikmeli bildirimi hazmedemedi: “Kızımın kaybolduğunu neden hemen bildirmediniz?” diye sordu. Zamanın bu kadar hızlı tükenmesine, habersiz kalmasına öfkelenmişti. Göl kıyısındaki buluntular, Rojin’in gidişinin ardında derin bir boşluk bırakıyordu. Rojin’in kayboluşuyla başlayan bu hikaye, gölgeler ardında saklanan, sessizliğin hüküm sürdüğü bir öyküydü.
* * *
Rojin’in kayboluş haberi, kampüs ve şehirde hızla yayıldı. Herkes akşam saatlerinde göl kenarında kaybolan genç kızı konuşuyordu. Ailesi ve arkadaşları, onu bulmak için geçen her saatte daha fazla endişe ediyordu. Yurttaki gecikme, herkesin kafasında aynı soruları uyandırmıştı: Neden kimse Rojin’in kaybolduğunu fark etmedi? Ve fark edilmesine rağmen neden geç haber verildi?
Babası, yurt yönetimine duyduğu öfkeyle, “Rojin’in geri dönmediği gece nasıl fark edilmedi? Yurt görevlileri bu ihmalle kızımın hayatını kaybetmesine yol açtı,” dedi. Yurt yönergesine göre, nöbetçi memurların 24 saat görevde olması gerekiyordu. Ancak Rojin, o gece yurda geri dönmediğinde, kimse farkında olmamıştı.
Polisler, göl kıyısında, sahil boyunca her bir kuytuda ipucu aramaya koyuldular. Ali Yerlikaya’nın yaptığı açıklamada, Rojin’e ait başörtüsünün de bulunduğu bildirildi. Ancak başörtüsü ve diğer buluntular, olayın açıklığa kavuşması için yeterli değildi. Van Gölü’nün serin suları, onun son gecesinin sırrını saklıyor gibiydi. O gün sahilde sonlanan o gidiş, dönüşsüz kalmıştı.
Sosyal medyada, Rojin'in kayboluşları üzerine tartışmalar başladı. Kimi, bu genç kızın ölümüne sebep olan ihmaller zincirine öfkeleniyor; kimisi ise bu olayın tüm detaylarıyla aydınlatılmasını talep ediyordu. Rojin, yalnız bir üniversite öğrencisinin ölümü değil; toplumsal güvenlik arayışının sembolü haline gelmişti.
* * *
Rojin’in cesedi, üniversite sahilinden 20 kilometre uzakta bulunduğunda, artık sorular yerini ağır bir sessizliğe bırakıyordu. Öldü mü, öldürüldü mü, yoksa kendi iradesiyle mi hayatına son verdi? Ailesi, onun intihar edebilecek biri olduğuna inanmıyordu. Rojin, hayatı boyunca azimle ayakta kalmış, çocuk gelişimi alanında okumayı hayal etmişti.
Arkadaşları, onun hüzünlü yanlarını fark etseler de, çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurduğunu söylüyordu. Özlemleri, belki de ilk kez evden ayrılmanın verdiği bir hüznün dışavurumuydu. Fakat ölümünden sonra ortaya çıkan bulgular, her şeyi daha karmaşık hale getirdi. Otopsi raporu belirsizliğini koruyordu; ancak ölümünün ardında takıntılı birinin olup olmadığı sorusu hala yanıtsızdı.
Polis, Rojin’in telefon kayıtlarını, sosyal medya hesaplarını inceleyerek herhangi bir tehdit izi aradı. Ancak takıntılı bir ize ulaşamadı, ölüme dair net bir işaret de yoktu. Babası da bu tür iddialara isyan ederek, “Rojin’in böyle bir şeyi yapacak bir sebebi yoktu. Yaşanan her şey ortaya çıksın, bu olayın üstü kapanmasın,” diyerek adaletin peşine düştü.
* * *
Bir diğer söylenti ise, Rojin’in bir aşk kurbanı olup olmadığıydı. Bu konuda polis, Rojin’in arkadaşlarını ve çevresini sorguladı; ama aşk ya da duygusal bir ilişki belirtisi bulamadı. Ailesi, onun masumiyetini vurguluyordu. Televizyon programında baba Nizamettin Kabaiş, kızını koruma içgüdüsüyle, “Kızım tertemiz bir insandı. Onun adı böyle spekülasyonlara karışmamalı,” dedi.
Gözleri dolu dolu, acıyla konuşuyordu: “Bu olay tüm yönleriyle aydınlanmalı. Rojin hayat doluydu, kimseyi yarı yolda bırakmazdı. Hayatının son bulması, kimin ihmali varsa ortaya çıkarılmalı. Bu olayın üzerini kimse kapatamaz.” Programın sonunda, Rojin’in ailesinin acısını görenler, adaletin gecikmemesi gerektiğini hissettiler.
* * *
Rojin’in cenaze töreni, ailesinin memleketinde yapıldı. Tabutun etrafında, ağıtlarla dolu bir hüzün hâkimdi. Babası, gözlerinde öfke ve acıyla, “Rojin hayatını göl kenarında bırakmadı. Onun hayalleri vardı. O masumdu; gerçeğin peşini bırakmayacağım,” dedi. Annesi, “Rojin’in sesi duyulacak, adalet yerini bulacak,” diyerek kızının ruhunu dualarla uğurladı.
Arkadaşı, tabutun yanına küçük bir çakıl taşı bıraktı. “Senin adını hep anacağız, hayallerini yaşatacağız,” dediler sessizce. Çevredeki köylülerden bir yaşlı adam, “Gençlerimizi kaybetmek, toprağın altında bir fidanı gömmek gibidir. Onları kaybediyorsak, toplum olarak suçluyuz,” diyerek toplumun duyarlılığına seslendi.
Rojin’in ölümü, ardında derin sorular bıraktı:
- Neden göl kenarına gitmişti?
- Yurt, kaybolduğunu neden zamanında bildirmedi?
- Cesedinin bulunduğu yer, olayın gizemini artırıyor. Buraya kendisi mi ulaştı, yoksa biri mi taşıdı?
- Hayatında kimse yok muydu? Onu tehdit eden ya da ona takıntılı biri var mıydı? Polis araştırmalarında bunu bulamadı, ancak sorular cevapsız kaldı.
- Otopsi raporu ne gösterecek? Genç bir kızın hayatının ardındaki sır perdesini aralayacak mı, yoksa bu olay bir gizem olarak mı kalacak?
Bu sorular, yalnızca Rojin'in ailesi için değil, toplum için de birer cevap bekleyen sır olarak kalacaktı. Rojin'in ölümü, sadece bir trajedi değildi; gençlerin güvenliği, ailelerin çocuklarına duyduğu endişle ve toplumun adalet arayışıyla birlikte anılan bir olay haline gelmişti.
Cenaze töreni sona erdiğinde, insanlar sessizce dağıldı. Rojin'in adı, göl kenarında yankılanan bir hatıraya dönüştü. O sadece genç bir kız değil; toplumun güvenlik, adalet ve sorumluluk guygusunu harekete geçiren bir sembol haline gelmişti.
* * *
Rojin'in ölümünden alınacak en önemli ders, gençlerin hayatına değer verilmesi gerektiğiydi. Her genç fidan, geleceğe ekilen bir umuttur. Ve toplumun, onların güvenliğini sağlama sorumluluğu, bireylerden öte bir görevdi. Rojin'in anısı, onun adını taşıyan umutlu bir hayat için mücadele eden herkesin vicdanında bir ışık olarak yaşayacaktı.
O gün orada bulunan insanlar, Rojin'in acı dolu vedasını unutmayacaktı. Toprağa verilen her genç fidan, daha büyük bir toplumsal bilinç gerektiren bir çağrı gibiydi. Onun anısını yaşatmak için, toplum olarak sorumluluğumuz her zamankinden fazlaydı. Rojin, hepimizin gözünde bir simgeye dönüştü; bir genç kızın hayali, geleceğimizin sesi oldu.
Ve şimdi, göl kıyısında, rüzgarın taşları okşadığı o sessiz sahilde, Rojin'in adını fısıldayan dalgalar vardı. Onun hikayesi, unutulmamak üzere toprağa, kalplere ve geleceğe kazındı.