NET TÜRK TV

Bu memleketin çocuklarıyla eğleniyorlar;  Yeni ortaya konan "Orta Oyunu"nun adı sanı ise "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" için "Yeni müfredatta, dünyada değişen durum ve ihtiyaçlara göre yeniden düzenlenebilecek şekilde esnek bir yapı benimsendik." diyorlar.

Yeni müfredat, gelecek eğitim öğretim yılından itibaren okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflarda kademeli şekilde uygulanmaya başlanacak.

"Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli", hazırlanan yeni öğretim programlarına da temel oluşturmuş. Bu bağlamda, yeni öğretim programlarının mevcut programlardan farklılaşan pek çok yönü bulunuyormuş..

Diyor ki MEB'ciler "Yeni müfredat, özgün bir eğitim felsefesi içeriyor. Yeni modeliyle millî bilince sahip, ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş; beden, zihin, kalp ve ruh bütünlüğüne sahip bilge nesiller hedefleniyor."

Prof. Dr. Selçuk Şirin, bakın bu "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" için ne diyor:

Şimdi Hesap Zamanı! Şimdi Hesap Zamanı!

Yeni müfredat 100 yıl geride

Mili Eğitim Bakanlığı geçen hafta anaokulundan lise son sınıfa kadar tüm müfredatı baştan sona değiştiren yeni bir taslak açıkladı. Amacını net olarak milli ve yerli değerler üzerine kurgulayan ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ adı verilen yeni müfredata dair ilk yazımı geçen ay yazmıştım. Eğer okumadıysanız önce lütfen o yazıyı şuradan okuyun. https://gazeteoksijen.com/yazarlar/selcuk-sirin/mufredatla-yerli-ve-milli-bir-kimlik-insa-edilebilir-mi-204280

İhtiyaç analizi nerede?

Reform ihtiyaçtan doğar. Yeni müfredatı değerlendirebilmek için önce reform ihtiyacını ortaya koyan bir veriye ihtiyacımız var. Eski müfredat hangi ihtiyaçlarımızı karşılamıyordu ki yeni bir müfredata ihtiyaç duyuldu? Çocuklarımız dünyadaki akranlarından hangi alanlarda geriye düştü ki o makası kapatmak için yeni bir müfredata ihtiyaç duyuldu? Veriye dayalı bir ihtiyaç analizi olmadan yapılan her reform başarısız olmaya, israfa ve zaman kaybına yol açar. Maalesef benim incelemelerime göre yeni müfredat belgesinde bir ihtiyaç analizi yok. Yeni müfredatla bir önceki müfredat arasında karşılaştırmalı bir içerik analizi yok. Örneğin 4’üncü sınıf matematik dersinde eski ile yeni müfredat arasında hangi alanlarda benzerlikler var hangi alanda yenilikler var, bunu gösteren bir tablo yok. Bunu bizim bir haftada yapmamız imkansız olduğuna göre bakanlığın ihtiyaç analiziyle birlikte bu karşılaştırmalı analizi de kamuoyuna sunması gerekiyor.

10 yıllık çalışma bir haftada değerlendirilmez

Geçen hafta ilk defa kamuoyuna açıklanan yeni müfredatın değerlendirilmesi için bize yalnızca bir hafta süre verildi. Siz bu satırları okuduğunuzda o süre çoktan dolmuş olacak. Ülkemizde eğitimi dert eden herkes gibi ben de bakanlığın yayınladığı müfredat taslağını incelemek için bir günümü ayırdım. Kafkaesk maceram da o zaman başladı. Öncelikle müfredat dediğimiz belgeler toplamda 26 farklı dosyadan oluşuyor ve bu belgeleri tek tek bilgisayarınıza indirmeniz bile evdeki internet hızına göre bir saati buluyor! Ben ilk olarak 110 sayfalık Ortaöğretim Programları Ortak Metni’ni indirdim. Ardından da okul öncesi döneme baktım. Sonra tek tek her dosyaya göz attığımda, toplam 3 bin sayfayı aşan yeni müfredatı tek başıma bir gün içinde, hatta bir haftada bile okumanın mümkün olmadığını şaşkınlıkla fark ettim. 

3 bin sayfayı aralıksız okumak için 75 saat gerekli

Aklımdan geçen hesabı Türkiye’deki en başarılı düşünce kuruluşlarından biri olan ERG hesaplamış. Taslakta toplam 1 milyon 82 bin kelime varmış. Eğer ara vermeden metnin tamamını baştan sona okursanız tam 75 saat, 47 dakika harcarsınız. Yani her gün sabahtan akşama mola vermeden sürekli okusanız bile bu metni bir haftada bitirmek olası değil. Bu hesabı biz biliyorsak bakanlık da biliyordur diye umuyorum zira şundan emin olabilirsiniz: Bu metnin farklı bölümlerini yazanlar dahil kimse tamamını baştan sona okumadı! 10 yılda hazırlandığı söylenen bu metnin en az 10 ay askıda kalması lazım. Metin üzerine kapsamlı değerlendirmelerin yapılabilmesi için her bir taslak bölümle ilgili o alanın uzmanlarının bir araya gelip derli toplu bir değerlendirme yapması gerekiyor. Madem 10 yıl beklenmiş, o zaman bir yıl daha bekleyelim de bu müfredatı baştan sona revize edip tüm toplumun destek ve katılımıyla uygulamaya koyalım.

Değerler mi beceriler mi?

Okulların temel işlevi çocuklarımızı geleceğe hazırlamak olarak özetlenebilir. Her ne kadar pek çok farklı müfredat kuramları olsa da Türkiye’deki müfredat değişikliğini incelediğimizde ortada kabaca iki farklı yaklaşımdan söz edebiliriz: Beceri odaklı

Ulus devletler başlangıçta değerler odaklı bir müfredat kurguladı ve okullarda kimlik inşa faaliyetine girişti. Bu deneyimler geçen ay bu köşede detaylıca anlattığım gibi büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Bugün başta OECD ülkeleri olmak üzere tüm modern devletler hummalı bir şekilde müfredatlarını 21’inci yüzyıl becerilerine göre yeniliyor. OECD’nin geliştirdiği PISA testi işte bu becerileri ölçmek için kullanılıyor. Bu müfredatın temelini; okuduğunu anlama, fen ve matematikte problem çözme, iletişim, takım içinde işbirliği yaparak problem çözme, duygusal zeka ve farklı gruplarla uyum içinde yaşama becerileri oluşturmaktadır.

100 yıl geriden gelen müfredat

Yeni müfredat da yukarıda anlattığım tarihi süreç sanki hiç yaşanmamış gibi 100 yıl geriye değer odaklı bir müfredata gidiyor. Proje özetini anlatan ağaç görselinde becerilere ait bir dal bulunuyor; ancak ağacın ana gövdesi ve diğer dallarının neyi temsil ettiği ve nasıl ölçüleceği belirsiz bir şekilde, muğlak değerlerden oluşuyor. Bu yazdığım bir metafor değil bu arada, gerçekten de taslak metinin açılış sayfasında yer alan Eğitim Felsefemiz görseli bir ağaç şeklinde çizilmiş. Ben ağacın dallarını anlamayı size bırakıyorum (Ben anlamadım!) ve metinde yer alan en kritik cümleyi buraya alıyorum:

‘Yalnızca medeniyete uyum sağlayan bir nesil değil, etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi bilge nesiller yetiştirmeyi hedefleyen eğitim felsefemiz doğrultusunda ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş öğrenci profili modele temel oluşturmaktadır.’

Sorulacak o kadar soru var ki nereden başlayayım bilemiyorum. Hangi erdem? Kimin ahlakı? Hangi değerler kuramı? ‘Ahlaklı insan’ ya da ‘erdemli insan’ bazılarının kulağına hoş gelen kavramlar ve hedefler ama bu değerleri derslerde öğretemezsiniz. Her yaşta öğretemezsiniz. Bunda ısrar etmek hem kaynak hem zaman israfıdır. Açıklayayım.

Müfredat hayattır

Modern dünyada değerler eğitimi okuldan alınıp aileye verilmiştir. Ailede başlayan değerler eğitimini okul, açık müfredat dediğimiz dersler yerine gizli müfredat dediğimiz ders dışı ortamlarda, yani okulun kültüründe, ikliminde ve işleyişinde öğretir. Yani ahlak ve erdem gibi yüce değerleri çocuk önce evde öğrenir sonra da okulda ve toplumda ‘yaşayarak öğrenir.’ İşte bu nedenle literatürde söz konusu değerler olunca müfredat hayattır diyoruz. Okulda istediğiniz kadar ahlak dersi koyun, istediğiniz kadar erdem üzerine nutuklar atın, eğer öğrenci dersten çıktığında erdemli insanların cezalandırılıp ahlaksızlığın ödüllendirildiğine şahit oluyorsa okulda anlattığınıza değil yaşadığı ve gördüğüne bakar. Bir de bazı değerler aileden aileye değişir. Türkiye gibi kültürel zenginlikler barındıran, siyasi kampları keskinleşmiş bir ülkede okulu kimlik tartışmalarının arenası yapmak zaten kıt olan kaynaklarımızı heba etmek ve okulun diğer yapabileceklerinin önüne set çekmektir. Kaldı ki teknik bir detay olduğu için burada konuya hiç girmiyorum ama değerler her yaşta öğretilmez, mesela değerler eğitimine okul öncesinde başlanmaz.

Bütün bu saymış olduğum sebeplerden dolayı modern devletler yüz yıllık eğitimle kimlik inşa deneyinin çöktüğünü görüp okullarda beceri temelli eğitim modeline geçti. Yeni müfredat yüz yıllık bu tecrübeyi yok sayıyor. Yazık. (Prof. Selçuk ŞİRİN, Oksijen)


www.netturk.com.tr

Editör: Haber Merkezi