NET TÜRK TV / ROMAN GİBİ HAYATLAR
Bir gün evde düzenleme yaparken fark ettim ki, Yaman’ın eşyaları benden daha fazlaydı. Küçük küçük poşetlerle her yere sızmıştı. Aşk, öyle bir sızma haliymiş ki…
Yaman, o kadar temiz bir insandı ki, ona kızmak imkansızdı. Aynı zamanda o kadar yiğitti ki, sürekli yorulacak mı diye düşünürdüm.
Meğer aceleciymiş. Her şeyi yoğun, hızlı ve coşkulu yaşayıp yaşatıyordu; bu, gerçekten büyüleyiciydi.
Ben ise köşeleri bol biriydim. Yaman beni eğitti. Aşk, kendinden vazgeçme, “biz” olabilme haliymiş, kendi benliğini ezmeden.
İnsan egosunu denetlemek, en güç işlerden biridir. Ancak aşk bunu başarabilir. Sadece aşk, egoyu aşabilir.
Biz birbirimize büyük bir saygı gösterirdik. Elbette bazen sıkılırdık. Üç beş aydır birlikteysek, göz göze bakıp, kim önce ayrılacak diye düşünürdük. Bu kısa nefes molaları, döndüğümüzde yeni bir enerji ve hasret getirirdi bize.
Aşk, bazen bir kıyamama hali olurdu.
Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, Yaman benden daha iyi bir insandı.
O kadar bebek, o kadar adam, o kadar temizdi ki; ondan beklentisiz ve temiz yaşamayı öğrenmeye çalıştım.
Bu, bir öğretmen-öğrenci ilişkisi değil; o, yaşam biçimi ve duruşuyla öyle bir örnek oluşturmuştu ki, yanında kirli kalmak imkansızdı.
Yaman’ın yanında olmak, bir şölen gibi, bir lunapark gibi bir sevgi yaşamaktı; bu görkemi taşımayan her şey, çadır tiyatrosu gibi gelir insana.
Yaman’la her günümüz sevgililer günüydü.
Eşine bu kadar çiçek getiren bir adamı bir başkası doğurmamıştır.
Birçok sabah, birlikte gün doğumunu izler, çingene vapuruna binip sabah erken saatlerde Boğaz’ı gezerdik.
Şu an eksik olan ne?
Bu topraklarda eksik olan aşk ve mutluluk değil, ayrılık ve acıdır.
Birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz, ayrılıklardaki tutku ise her zaman kutsanır. Yaralarımızla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre sahibiz biz. (Meral Okay)