YAZI YORUM
14 Mart tıp bayramıydı.
Öncelikle hepinize teşekkür etmek istiyorum. Sosyal medyadan yazan, mesaj atan, arayan, çiçek gönderen, pasta gönderen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Sağ olun var olun. İnanın, insan çok mutlu oluyor, çok duygulanıyor. İşimi çok seviyorum her fırsatta da dile getiriyorum ama böyle özel günlerde hatırlanmak daha dört elle sarılmama neden oluyor.
* *. *
14 Mart’ın benim için ayrıca bir önemi daha var. Küçük kızım Duru’şumun doğum günü. 11 yaşına bastı. Annesi ile ablası sürpriz yapacaklarını söylediler o yüzden ben de doğum gününü hatırlamamış gibi davrandım sürprizi bozmamak için.
Duygulandı, ağlamaklı oldu,” Baba unuttun mu” dedi. Unutur muyuz? Çok uzatmadık zaten sürprizi. Hemen pastasını getirdi annesi. Ablası hediyelerini getirdi. Duru’şumun öğretmeninin yaptığı pastayı masaya koyduk. Ona ayrıca hayran kaldı. Kendisine de tekrar teşekkür ediyorum bu harika jesti için.
Pastasındaki mumları birlikte üfledik, birlikte dilek tuttuk. İnşallah Duru’mun mürüvvetini görürüm, onu telli duvaklı gelin olarak sevdiği adama veririm diye dua ettim. En büyük dileğim bu çünkü.
Büyük kızım ve oğlumu Allah nasip ederse görebilirim diye düşünüyorum ama Duru’şum daha çok küçük olduğu için ister istemez acaba onu görmeye ömrüm yeter mi düşüncesine kapılıyorum.
Rahmetli Kasım dayım da “Çok değil üç yıl daha ömrüm olsa torunlarımı görsem” dedi. Yıllar önce de kansere yakalandığında “Allah’ım biraz daha, şimdi değil diye” dua etmiştik hepimiz. Allah ona 24 yıl daha verdi. Can tatlı, dünya güzel, yaşamak güzel. Hastalarımdan da biliyorum. 100 yaşına da gelse insan yaşamak istiyor.
* * *
1 Mayıs’a da az kaldı. Benim de doğum günüm yaklaşıyor. Çocukluğumda hiç kutlamazdık öyle bir alışkanlığımız yoktu. Annem babam da öyle. Yanarım hep onlara. Birlikte bir doğum günü pastası kesemedik diye. Yapamadık çünkü bilmezlerdi doğum günlerini. Annem “ Hasat zamanı doğmuşum oğlum” derdi. Annem 62 yaşında vefat etti.
Bir taraftan dilek tutarken bir taraftan da içimden geçirdim. Keşke zamanı geri döndürebilme şansımız olsaydı. Sadece birkaç saatliğine bile olsa yeterdi. O zaman hasat zamanı filan dinlemem ona tüm torunları, evlatları, kardeşleri, yeğenleri, kuzenleri, arkadaşları ile birlikte bir doğum günü merasimi yapardım.
Ama işte olmuyor. Zaman geri dönmüyor, giden geri gelmiyor. Her şey zamanında yapılmalı. Ben çoluk çocuğa karıştıktan sonra doğum günü kutlamaya başladım. Ben istemesem de çocuklarım bir şekilde sürpriz yapıyor, yakınlarım arkadaşlarım, hastalarım arıyor kutluyor. Hoşuma da gidiyor. Mutlu oluyorum.
Yaş ilerledikçe insan hatırlanmayı, aranmayı, önemsendiğini bilmeyi hissetmek istiyor demek ki. Bir de özenmişiz belli ki, çocukken. İnanın o pastadaki mumları üflerken çocuk gibi heyecanlanıyorum. Geçen sene belki yirmi defa mum üfledim. Evde çocuklarla, hastanede arkadaşlarla, hastalarla. İnanın her üflediğimde aynı çocuksu heyecanı yaşadım.
Çocukluğumuzda özendiğimiz bir başka şey de oyuncaklardı. Yoktu oyuncağımız, hiç olmadı. O yüzden şimdi ben de eşim de görüp beğendiğimiz her oyuncağı alıyoruz çocuklara. Rahmetli annem kızardı,” Oğlum çöp ev gibi oldu her yer oyuncak doldu. Almayın artık oyuncak bu çocuklara” derdi.
Geçen eşim yine oyuncak almış Duru’ya. Çok tatlı bir oyuncak köpek. Annemin lafı geldi hemen aklıma. Biraz düşündüm sonra. Aslında özendiğimizi fark ettim. Bizim olmadı ya çocuğumuzun olsun onlar oyuncağa doysun, özenmesin diye belki de bunu yapıyoruz.
Çocukken her yaş gününde bir yaş daha büyüdüm diye seviniyor küçükler. Büyükler ise bir yaş daha yaşlandım diyerek telaşa kapılıyor aslında. Ama çok ilginç, o mumlar her üflendiğinde yaşı ne olursa olsun çocuk oluyor insan. Heyecanlanıyor, seviniyor, mutlu oluyor.
Duru sevinçten boynuma sarılıp sarılıp durdu o gün. Ha bire öptü yanaklarımdan, “Babacığım çok mutluyum” deyip durdu.
Küçücük bir çocuk bile hatırlanmaktan, unutulmamaktan ne kadar büyük mutluluk duyuyor. Bir de yetişkinleri düşünün, yaşlılarımızı. Onlar da kocaman birer çocuk oluyor aslında. Nasıl olsa yaşlandılar diye onları da unutmamak lazım.
Hatırlanmak her yaşta insana verilecek en büyük hediyedir.
* * *
Okuduğum en sürükleyici kitap, hayattı. Hala da sürüklüyor beni. Önce saçlarım, şimdi de sakallarım bembeyaz oldu.
Zaman çok acımasız artık.
Ömür, elini tutturmayan yaramaz bir çocuk gibi koşup gidiyor. Her şeyi zamana bırakmamalı, çünkü zaman kimseyi sağ bırakmıyor.
Sevindirmek lazım, insan önce kendini sonra sevdiklerini.
Canım Duruşum sen hep mutlu ol, hep gülümse.
Resul babama nasip olmadı torun sevmek, yaş gününü kutlamak.
Allah’ın izniyle inşallah bana nasip olur Duruşum. Allah herkese torun sahibi olmayı nasip etsin.
Kalın sağlıcakla...
www.netturk.com.tr