Geçen gün Duru yanıma geldi.
“Babacığım, yılbaşına ne kadar kaldı?” dedi.
Her yılbaşı öncesi saran heyecan, yine içini kaplamıştı.
Gözleri pırıl pırıl parlıyor, yerinde duramıyordu.
“Az kaldı kızım,” dedim.
“Ne kadar az kaldı?” dedi.
“Yatacağız kalkacağız, yatacağız kalkacağız… Sonra hafta sonu. Ve yılbaşı…” dedim.
Bir durdu. Öylece baktı yüzüme.
Belli ki bu “az” ona fazla geldi.
“Ne olur zaman çabuk geçsin,” dedi.
ÇOCUKLUĞUMUN HEYECANI
Onu öyle görünce kendi çocukluğumu hatırladım.
Bayramları, yılbaşlarını, düğünleri beklerdim.
Sayıp dururdum günleri…
Babam rahmetli, hep aynı şeyi söylerdi:
“Merak etme oğlum… Sayılı gün çabuk geçer.”
Haklıydı.
Ramazan’da kana kana su içmeyi hayal ederdim.
Ciğerci Ali’nin tezgâhından yayılan kokular burnuma gelirdi.
Yılbaşlarında anneannem tavuk pişirirdi, annem sarma yapardı.
Dayılarım kuruyemiş getirirdi.
Hep beraber oturur, neşeyle gülerdik.
Şimdi Duru, en yakın arkadaşı Sare’yi bekliyor.
Sevdiği kuzenleriyle buluşacak.
O heyecan, şimdi onda.
ZAMAN NE KADAR HIZLI?
Mezuniyetime iki ay kala duyduğum heyecanı hiç unutmam.
Sanki çocuk gibiydim.
Hayata dair kocaman hayallerim vardı.
Ama mezuniyet geçti.
Sonra doktor oldum. Mecburi hizmete gittim. Cerrah oldum. Profesör oldum.
Bir de baktım ki yaş elliye gelmiş.
Babam haklıydı…
Sayılı gün çabuk geçmiş.
Ve biz geçmişiz.
KEŞKELERİN AĞIRLIĞI
Keşke zamanı durdurabilseydim…
Anneannem yine sobanın başında otursaydı.
Sıcacık çaylar içip sohbet etseydik.
Babam mangalı yaksaydı.
Ben yine annemden gizli pişen etleri aşırıp azar işitip gülebilseydim.
Bazen babam rüyama geliyor.
Konuşuyoruz.
Ama rüyalar bile kısacık…
“Gitme baba,” diyorum.
Biraz daha kal.
Ama o gidiyor.
TEK DÜZE HAYAT
Hayat o kadar hızlı geçiyor ki…
Sabah işe, akşam eve…
Evde masa aynı, oturulan koltuk aynı…
Yemekten sonra çay, biraz televizyon…
Ve sonra uyku.
Günler böyle geçiyor.
Tekdüze. Sessiz.
Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz.
Ama dönüp onu tutacak gücümüz yok.
Bunu da biliyoruz.
ÖZEL GÜNLERİN DEĞERİ
Belki de bu yüzden özel günlere bu kadar önem veriyoruz.
Bayramlar, yılbaşları, düğünler…
Bu günlerde hayat biraz anlamlanıyor.
Çocuklar gibi heyecanlanıyoruz.
Çünkü o anlarda insan, gerçekten yaşadığını hissediyor.
Ama düşünün…
Neden sadece özel günlerde yaşıyoruz?
Neden her günü anlamlı kılmıyoruz?
KAYBEDİLEN ZAMAN
Geçenlerde Cemile Sultan’la çay içip sohbet edişimizi düşündüm.
Tam beş yıl geçmiş üzerinden…
Dayımla en son telefonda konuştuğumuzda beni tanıyamamıştı.
“Hangi Yusuf?” diye sormuştu.
Yeğenin dediklerinde, hıçkırıklarla ağlamıştım.
Sonra, “Dayın kötüleşti,” dediler.
Sayılı saatler bitmesin diye dualar ettim.
Ama sayılıydı…
Ve bitti.
HAYATIN ANLAMI
Duru şimdi yılbaşını bekliyor heyecanla.
Tıpkı bir zamanlar benim beklediğim gibi.
Keşke onun gibi hepimiz, her güne aynı heyecanla uyanabilsek.
Keşke her günü bayram ilan edebilsek.
Çünkü biliyorum ki…
Sayılı gün çabuk geçiyor.
Ama asıl geçen, zaman değil biziz.
Kalın sağlıcakla…