NET TURK TV
Son zamanlarda, hatta belki de son yıllarda demem daha doğru olur… Yapmaktan sakınır olduk, korkar olduk. Oysa ‘iyilik’ denilen şey insanı insan yapıyor, yaptıkça mutluluk getiriyor diye biliyorduk. “İyilik bir insanlık sanatıdır.” diyor Nizami. İyilik üzerine yazılmış daha onlarca söz, hadis varken biz neden iyilik yapmaktan korkar olduk?
Şu bir gerçek, yaptığımız büyük ya da küçük her iyilik sonrası bir huzur kaplıyor içimizi. Yaptığımız iyiliklerin bazen kıymetsiz olması bizi hayal kırıklığına uğratıyor olabilir ama bu da kendi insanlığımıza karşı verdiğimiz sınav değil mi? İyilik bir insanlık sanatı ise onu en iyi şekilde icra etmek için uğraşmak, belki de nankörlüklere karşı verilecek en büyük savaştır.
İyilik denilince aklımıza hep özel günlerimiz gelir. Ramazan’lar mesela, Bayramlar. Maneviyatın tüm kalpleri sardığı bu dönemlerde karşılık beklemeden iyilik yapmak isteriz. O dönemlerde yüzümüzde hep tebessüm, kalbimizde hep huzur vardır. Ramazan’a kısa bir süre kala o günleri hatırladım, hatırlatmak istedim. Belki birbirimize daha çok hatırlatırsak değerlerimizi daha çok iyilik için uğraşır, daha çok mutlu oluruz. Bu dönemde buna gerçekten çok ihtiyacımız var.
Büyüklerimiz kendi geçirdikleri Ramazan’ları bize anlatırken “ bizim çocukluğumuzun, gençliğimizin Ramazanları çok farklıydı” derlerdi, uzun uzun anlatırlardı anılarını. Şimdi küçüklerimize biz aynı şeyi söyler olduk. Büyüyünce insan çocukluğa, gençliğe daha çok seyahat eder olurmuş.
Tıp fakültesini Antalya’da okuduğum yıllardı. 3 arkadaş aynı evi paylaşıyorduk. 3 odamız, mutfağımız, banyomuzdan oluşan mütevazı bir öğrenci evimiz vardı. Ramazan ayının bizim için önemi de değeri de farklıydı. Öğrenci bütçesi ile hazırladığımız iftar sofralarımızda arkadaşlarımızı misafir ederdik. Öğrenci spesiyallerimiz vardı. Makarna ve yumurta ile geçiştirdiğimiz sıradan günlerden farklıydı bu günler. Benim meşhur mercimek çorbam vardı, tavuk suyuna yaptığım. Annemin özel tarifi, pilavı da çok güzel yapardım. Çoban salatamız ya da cacığımız olurdu yemeğin yanında. Arada bir anne yemekleri pişerdi, güveç bile hazırlanırdı. Tabii o dönemler annelerimizin bize misafirliğe geldiği dönemlerdi. Ama onun dışında da gayet başarılıydı Ramazan menülerimiz. Oruç tutan tutmayan tüm arkadaşlar bir araya gelirdik. Bunun adı gurbette öğrenci dayanışmasıydı herhalde. Dayanışmaya dair çok güzel anılar biriktirdim o dönem, çok güzel dersler aldım hayattan. Bu anıları da ayrıca paylaşacağım.
Öğrenci evimizin olduğu apartmanda bir komşu teyzemiz vardı. Gariban, fakir bir kadındı. Annem yaşlarında belki de annemden daha yaşlıydı. 2 evladı vardı. Adını hiç öğrenemedim. Sadece Ramazan ayında kendini gösterir, her gün kapımızı çalardı. Ramazan bitince kaybolurdu, bir daha da onu hiç göremezdik. Öğrenci evi diye komşulardan kimse kapımızı çalmazken o her iftar saati kapımızı çalar acılı tarhana çorbasından getirirdi. Sayesinde Ramazan’da hiç çorbasız kalmazdık. Kendi usulünce yaptığı yoğurtlu mantısı vardı ayrıca, zaman zaman da çorbanın yanında bu mantıdan getirirdi. Öğrenci olsak da anne adetlerini bilirdik, komşu teyzenin kaplarını boş teslim etmez biz de pişirdiğimizden onun kaplarına koyar ikram ederdik. Ramazan bitene kadar bu böyle devam ederdi. Ramazan bitimi ise o teyzeyi bir daha göremezdik. Ta ki bir sonraki Ramazan’a kadar… Mucize gibi bir kadındı. O yaşına rağmen üşenmeden her akşam bize yemek getirirdi. Üstelik oğlunun maaşı ile kıt kanaat geçinen bir kadındı. Ama bu onun bize iyilik yapmasına engel değildi. Ne diyor Hadis-i Şerif,” Bir insanın gerçek zenginliği onun bu dünyada yaptı iyiliklerdir.” Adını bile bilmediğimiz gariban teyze hala dün gibi aklımda. Garibanlık kelimesi lafın gelişi, onun kalp zenginliği şapka çıkartacak cinsten. İnsana her koşulda iyiliği hatırlatıyor. Karşılıksız, beklentisiz, korkmadan sadece iyilik yapmak için iyiliği hatırlatıyor.
Bu zamanlarda birbirimize bunları çokça hatırlatmak lazım. Genelde iyiliğin sonu hüsran denir, iyilik yaptığından sakın kendini denir ama bir yerlerde iyilik bilen, iyiyi görebilen insanlar da var. Her ne kadar kötüler çoğunlukta olsa da sayılı iyi insan için iyiliği seçmekte ve korkmadan, çekinmeden iyilik yapmakta fayda var. Ne de olsa bu hayatta neyi ekersek onu biçiyoruz. Belki de ektiğimiz küçük bir iyilik biz farkında bile olmadan bir yerlerde bizim için yeşeriyordur. Bizi uzaklarda sık sık anımsayanlar vardır belki de. Tıpkı benim yıllardır anımsadığım ve hiç unutmadığım Antalyalı mucize teyze gibi.
Kalın Sağlıcakla...