NET TÜRK TV
Muğla’nın dar sokaklarında bir sessizlik vardı. Sabahın erken saatleri, kuşların bile ötmeyi unuttuğu o vakitlerden biriydi. Menteşe’nin dar sokakları, daha önce bu kadar sessiz olmamıştı. Herkes, içinden bir şeyler fısıldıyor gibiydi; öfke, korku, pişmanlık… Hepsi bu küçük kasabanın üstünde ağır bir bulut gibi asılıydı.
M.K. o sabah bir gölge gibi ilerledi sokaklarda. Elleri cebinde, başı öne eğik, ama adımlarında bir tereddüt vardı. Bir gün önce yaşananlar, onun aklını ve ruhunu kemiren bir yılan gibi, durmaksızın dolaşıyordu zihninde. "Kıskançlık," dedi kendi kendine, "Beni bu hale getiren bu duygu." Ama bu kelimenin içindeki boşluğu, yaşananların ağırlığını açıklamaya yetmiyordu.
Orhaniye Mahallesi'nde, bir park yeri. Sessizce duran bir otomobilin içinde başlayan bir tartışma. Kelimeler yükseldi, sesler titredi, gözler doldu. M.K.'nin elleri, Senem’in üstüne yürürken, bıçak bir an olsun elinde hafifledi. O an, sanki zaman durmuş, hayat bir saniye geriye sarılmış gibi hissetti. "Yapma!" diye haykırdı içindeki ses, ama çok geçti. Senem'in bedenine inen bıçak darbeleri, hem onun hem de Senem'in hayatlarını sonsuza dek değiştirdi.
Bir an, M.K.'nin zihni boşaldı. Her şey bir sessizliğe büründü. Sadece Senem'in derin nefesleri ve sonra o korkunç sessizlik… Kadının gözlerindeki hayat ışığı sönerken, M.K. kendini bir anda o sokakta yalnız hissetti. "Kaçmalıyım," diye düşündü, "Buradan hemen uzaklaşmalıyım." Koştu, ama adımlarını kontrol edemiyordu. Nereye gittiğini bilmeden, sadece gitmek istiyordu.
Ormanlık alana sığınmıştı, nefesi kesik kesikti. Kalbi, göğsünde deli gibi çarpıyordu. İçinde, hiç bitmeyecek bir kaçış hissi vardı. Ama kaçmak, asla çözüm değildi. İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi ekipleri kısa sürede onu buldu, ellerinde kelepçelerle. "Bu, benim hikayemin sonu," diye düşündü, ama bu sadece başlangıçtı. Hayatının geri kalanı, bir hücrede geçecekti. Dışarıda bıraktığı o karanlık gecede, bir daha gün ışığı göremeyecekti.
Bu sırada Senem K.’nin cenazesi, Menteşe'nin Kurşunlu Camisi'ne getirildi. Bir avuç kadın, cenaze töreninde birbirlerine destek oluyordu. Tabutun etrafında bir koruma duvarı ördüler, erkeklerin yaklaşmasına izin vermediler. Senem’in son yolculuğunda, bir kadının gözyaşları diğerinin yanaklarına karışıyordu. Hepsi aynı acıyı paylaşıyordu; kaybettikleri sadece bir arkadaş, bir eş, bir anne değil, aynı zamanda hayatlarının bir parçasıydı.
Tabutu omuzladıklarında, her adımda bir ağırlık hissediliyordu. Kadınlar, Senem’in ruhunu da birlikte taşır gibi yürüdüler. Adımlar yavaş ama kararlıydı. Şehir Yeni Mezarlığı'na doğru ilerlerken, her biri içlerindeki kırık kalbi de taşıyor gibiydi. "Artık yalnız değilsin Senem," diye mırıldandı biri, "Biz hep buradayız."
Cenaze töreninde, kadınların içindeki sessiz çığlıklar yankılandı. Her biri, hayatta kalmanın zorluğunu, kaybetmenin acısını ve bir daha asla aynı olmayacaklarının farkındalığını hissetti. M.K.'nin geride bıraktığı boşluk, sadece bir kişinin değil, bir topluluğun ruhunda derin yaralar açmıştı.
Muğla'nın sessiz sokaklarında, herkes bir şekilde bu trajedinin izlerini taşıyordu. M.K., bir zamanlar Muğla Büyükşehir Belediyesi'nde ambulans şoförüydü. O kadar hayat kurtarmıştı ki, ama kendi karanlığına yenik düşmüştü. "Beni bu hale getiren şey neydi?" diye düşündü defalarca. Her cevap, daha derin bir soruya dönüşüyordu.
Şimdi, bir cezaevi hücresinde, duvarların arasında sıkışıp kalmış, Senem'in yüzü her gece rüyalarına giriyordu. Her gece, o korkunç anı yeniden yaşıyor, her gece yeniden kaybediyordu. Kaçış yoktu, kurtuluş yoktu. Sadece kendi karanlığıyla yüzleşmek vardı. Ve M.K., o karanlıkta sonsuza kadar kaybolmuştu.